KULÜP YÖNETİCİLİĞİ Mİ KULÜPLER AYRIŞTIRICILIĞI MI?



20 Nisan 2000 tarihiydi. Yağmurlu bir havada arkadaşlarımla evden çıkmış, çarşıya doğru ilerliyorduk. Bir an önce maçı izleyeceğimiz yere varmak adına hızlı adımlarla yürüyorduk çünkü feci ıslanmıştık. İzleyeceğimiz yere geldiğimizde ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Tüm mekan doluydu ve bu nedenle 90 dakikayı yağmur altında izledik ve sonrasında malum hastalandık hepimiz ama önemli miydi? Hayır çünkü Türk temsilcimiz Galatasaray, Leeds United ile 2-2 berabere kalarak UEFA kupasında finale çıkmıştı. Grubumuzda bir kişi Beşiktaşlı, ben de dahil 3 kişi Fenerbahçeli ve 5 arkadaşım da Galatasaraylı idi ama biz o gece 9 kişi Galatasaraylıydık, 9 kişi Türk takımımızı destekledik, 9 kişi ıslandık ve 9 kişi yağmurda sevinç gözyaşları döktük..
                Gözyaşlarıyla ezeli rakibimiz, ebedi dostumuzun maçını izlediğimiz günlerden ne yazık ki deplasman yasaklarının olduğu günlere geldik. Rakip sahada küçücük bir alanda, deplasman takımı olarak avazımız çıktığı kadar bağırarak takımımızı desteklediğimiz günlerden, o stada girişimizin yasaklandığı günlere geldik. (Neyse ki bu yasak en sonunda kalktı.) Daha da acısı, Türk kimliğimizle, Türkiye`yi Avrupa`da temsil eden ebedi dostumuz yerine, yabancı rakibini destekler olduk. Peki neydi bizi dostlukların konuşulduğu günlerden bu aşamalara getiren?
                Avrupa`da bir çok ülkede önceden şampiyonluğu garantileyen takımların, maçlarına çıkarken, rakip oyuncuların onlara koridor oluşturarak alkışlarla sahaya çıkarışları futbolun, sporun sadece bir oyun olduğunu, zevk almak, eğlenmek için yapıldığını bize ispatlar nitelikte idi. Bizde ise birkaç kez bu tablo denense de ne yazık ki olmadı, tutmadı. Ezeli rakibinin kiralık oyuncusunun, oynadığı takımla şampiyonu alkışlamadığını gördük, ışıkların söndürülüp kupanın verilmesinin engellenmeye çalışıldığını gördük, tonlarca su şişesinin sahaya atılıp ezeli rakibine korner kullandırmamaya çalışıldığını gördük, tribün direklerinin sökülüp sahaya girmeye çalışıp, üzerine hakem döven taraftar gördük.
                Her kutuplaşma sessiz ama derinden nedenlerle başlar. Bizim ülkemizde ise “ben geliyorum” diye bağırarak geldi kutuplaşma. Bunun da en önemli sorumluları hiç şüphesiz her maç sonrası rakibine, hakeme, federasyona saldıran, rakiplerinin kötülüğü için her şeyi yapacak olgulara sahip hareket eden ve onları şikayet eden, sporun kardeşlik olduğunu unutup, onu kin ve düşmanlıkla büyüten kulüp yöneticileridir.
                Ne yazık ki uzun yıllardır gazete manşetlerini, spor programlarını, yakın dönemde twitter ve facebook sayfalarını yöneticilerin sert söylemleri süslüyor. “x takımının yöneticisinden flaş açıklama!” şeklinde kavga çıkarmak adına, gündem değiştirmek adına yapılan açıklamalarla başlayan kutuplaşma, günümüzde de bütün şiddetiyle devam ediyor. Halbuki bir Fenerbahçe – Galatasaray maçı hatırlarım ki dönemin Galatasaray Başkanı rahmetli Özhan Canaydın, Fenerbahçe`nin attığı golleri alkışlamış ve Fenerbahçeli yöneticileri tebrik etmişti. Şimdi bırakın öyle bir alkışı ve tebriği, rakip stada bile gitmiyor yöneticilerimiz(!) Maç öncesi ve sonrası verdikleri demeçlerle de oyuncuları, taraftarları gererek olaylara davetiye çıkarıyorlar. Büyük Başkan Süleyman Seba “Yumruğumuz vurup, masaları kırıp olayları halletmemizi tavsiye ediyorlar. Biz kanunlara saygılıyız.” derken tam da bundan bahsediyordu aslında. Fair Play, sporu güzelleştiren evrensel bir kavramdır ve yersiz polemiklerle de spor olgusunu kirletmek ülke sporuna zerre faydası olmayacak bir yanlıştır. “Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” sözleriyle çok uzun yıllar önce bize yol gösteren Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk`ün bu sözlerindeki “sporcu” yerine “yönetici” kelimesini getirmemiz sanırım günümüz şartları için çok da yanlış bir adım olmaz!
                Ülkemizde son oynanan Beşiktaş – Galatasaray derbisinde başlayan deplasman yasağının kalkması, Galatasaray Kulübü Başkanı`nın, protokol tribününde Beşiktaş Kulübü Başkanı ile beraber maçı izlemesi, beraber verdikeri dostluk mesajları ve dostane görüntüleri umarım artık ülkemiz için milat olur. En fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu süreçte, futbolun birleştirici yönünden faydalanmamız gerekmekte olduğunu düşünüyorum ve bunu da en iyi sağlayacak kişilerin kulüp başkanları ve yöneticileri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
                Nice kavgasız - sataşmasız, dostluğun ön plana çıkarıldığı yönetim anlayışını benimseyen yöneticilere!


                                                                                                                                             
BURAK GÜLŞEN 

Hiç yorum yok