Farklı Ortamların (Soğuk, Sıcak ve Yükselti) Futbolcuların Performans Ve Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Farklı Ortamların (Soğuk, Sıcak ve
Yükselti) Futbolcuların Performans Ve Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Salon sporları yapıldıkları alanlar nedeniyle hava sirkülasyonu azlığı gibi çeşitli olumsuzluklar içeriyor olsa da, bu sporları yapanlar, açık alan sporcularının yoğunlukla karşılaştığı soğuk, sıcak, yağmur, rüzgar gibi dışsal faktörlerin birçoğundan çok daha az etkilenmektedirler. Açık alan sporlarından biri olan futbol da ve dışsal faktörlerden oldukça etkilenmektedir. Öyle ki, bu faktörler performansı etkilemenin ötesinde, zaman zaman sağlık açısından da tehlikeler yaratmaktadır. Soğuk, sıcak ve yükseltinin oyuncuların performans ve sağlığı üzerine olan etkileri, konuya ilişkin çalışmaların ışığında incelenecektir.
Futbolun
Fizyolojisi
Futbolda
performans; teknik, biyomekanik, taktik, mental ve fizyolojik çok sayıda
faktöre bağlı gelişir. Bunun için, oyuncular tek bir alanda değil, tüm
alanlarda yeterli kapasitede olmalıdır. Akgün, futbolu; aerobik ve anaerobik
eforların ardı ardına kullanıldığı; sürat, kuvvet, çeviklik, esneklik,
hareketlilik, denge, kassal ve kardio-respiratuvar dayanıklılık, koordinasyon
gibi faktörlerin performansa birlikte etki ettiği bir spor disiplini olarak
tanımlamıştır. Bir futbol maçında, elit düzeydeki oyuncular %80-90 maksimal
kalp atım hızında, anaerobik eşiğe yakın bir yoğunlukta ortalama 10 km koşar.
Bu dayanıklılık yapısı içerisinde sıçrama, topa vurma, sprint gibi patlayıcı
kuvvet unsurları sıklıkla yer almaktadır.
Oyunun
süresi nedeniyle, futbol genel anlamda aerobik metabolizmaya bağlı bir spordur.
Çalışmalarda, erkek futbolcuların maksimum VO2 değerleri, 50-75 ml/dk/kg
arasında belirlenmiştir.
Farklı
Ortamlar
Soğuk,
sıcak ve yükselti faktörlerini kapsayan sporda farklı ortamların etkisi,
1960’ların sonlarında, özellikle Mexico City (2250 m yükselti)’de yapılan 1968
Olimpiyat Oyunları ve 1970 Dünya Futbol Şampiyonası öncesi ve sonrasında dikkat
çekmeye başladı. Araştırmalar, Mexico City Olimpiyatlarında kısa mesafe
koşularında iyi sonuçlar elde edilirken, orta-uzun mesafe koşu derecelerinde
düşüşlerin yaşandığını ortaya koymuş; 800 m dereceleri yaklaşık %3, 10000 m dereceleri
ise yaklaşık %9 daha düşük olmuştur.
Yükseltinin
ortaya çıkardığı olumsuzlukların yanı sıra, düşük ve yüksek sıcaklıkların
sporcu performans ve sağlığına olumsuz etkilerine de sıklıkla rastlanmaktadır.
Örneğin; Türkiye Süper Ligi 2007-2008 sezonunda birçok takım kış aylarında
yaşanan soğuk havalar nedeni ile Sivas’ta maç yapmaktan yakınmışlardı. Bu kent
takımına yenilen takımlar, yenilgi nedenini büyük ölçüde olumsuz hava
koşullarına bağlamışlardır. Bunun yanı sıra, birçok oyuncu soğuk hava koşullarına
bağlı sağlıkla ilgili sıkıntılar yaşamışlardır. Öyle ki; 13 Ocak 2008 tarihinde
Sivas’ta -25ºC’de oynanan maçta deplasman takımından altı oyuncu soğuktan zarar
görmüş; iki oyuncunun kulaklarında soğuk yanığı nedeniyle yaralar oluşmuştur.
Sıcak
havalarda oynanan maçlarda da oyuncular birçok sıkıntı yaşamaktadır. Ağustos
2006’da Manisa’da oldukça sıcak bir havada oynanan maçta yerel takımın bir
oyuncusu aşırı sıcağın etkisiyle fenalaşarak orta sahada çimenlere yığılmış;
bir İspanyol ligi takımının 22 yaşındaki futbolcusu aşırı sıcak nedeniyle kalp
krizi geçirerek yaşamını yitirmiştir. Buna benzer daha birçok örnek, yazılı ve
görsel medyada sıklıkla yer almıştır.
Soğuk
ve Performans
İnsanlar
soğuk ortamda kaldıklarında periferik vazokonstriksiyon oluşur. Periferik kan
akışındaki düşüş; vücudun iç kısımlarında, deri ve deri altında, iskelet
kaslarında ısı transferinin azalmasına ve ısı yalıtımının etkili bir şekilde
artmasına neden olur. Isı, soğuğa maruz kalan vücut yüzeyinden hızlı bir
şekilde kaybolur, böylece deri ve deri altı ısısı düşer.
İnsanda
soğuğun yol açtığı termogenesis iskelet kaslarının kasılmasını başlatır ve
kişide istemsiz titremeler veya kıpırdanmak gibi istemli fiziksel aktiviteler
başlar. Titreme, gövdede başlayıp daha sonra kol ve bacaklara yayılır. Bu
titremeler, kaslarda ritmik kasılmalara neden olur ve kişinin oksijen tüketimi
artar. Tüketim, 600-1000 ml/dk’ya ulaşır. Kaydedilen en fazla oksijen tüketimi
2200 ml/dk olarak gerçekleşmiştir. Bu oran dinlenme anındaki tüketimin altı katı
kadardır.
Vücut
iç sıcaklığının 35ºC’nin altına düşmesi hipotermidir. Bir başka deyişle, normal
vücut ısısının 2ºC kadar düşmesi hipotermiye neden olur. İç ısının düşmesi,
egzersiz performansının azalmasını da beraberinde getirir. Crowley ve ark., kas
ısısının her bir derece azalmasına karşılık performansın %4 düştüğünü
bildirmişlerdir. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada her bir derecelik kassal
sıcaklık azalmasına karşılık sprint performansında %1.2 düşüşün olduğu ortaya
konmuştur.
American
College of Sports Medicine yapılan antrenman sıklığının ya da fiziksel uygunluk
düzeyinin soğuğa karşı verilen termoregülatif yanıtlar üzerinde önemli bir
etkisinin olmadığını bildirmiştir. Soğuk ortamlarda kişilerin aerobik güç
kapasitesi ile ısı düzenlemesi arasında bir ilişki bulunmasına rağmen, bu
ilişki aerobik uygunluktan çok antropometrik farklılıklara bağlanmıştır. Üst ve
daha alt düzey yüzücülerin soğuğa karşı tepkileri karşılaştırıldığında; üst
düzey yüzücülerin diğer yüzücülere göre daha fazla mesafe kat etmelerine
rağmen, suda kalma süreleri açısından iki grup arasında bir fark bulunmamıştır.
Spor yapmak, ya da üst düzeyde fiziksel uygunluğa sahip olmak, soğuğa karşı
herhangi bir koruma mekanizması geliştirmiyor denilebilir.
Sporcular,
bulundukları ortamdaki sıcaklık düşüşlerine uygun kıyafetler, ısıtıcı kremler
vb. önlemler alarak uyum sağlamaya çalışır. Isı dengesinin korunması, sporcunun
performansını devam ettirebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü ısı
dengesi korunduğu sürece sporcu yüksek oranda bir çalışma yeteneği gösterecek
ve antrenman yüklerine en iyi şekilde uyum sağlayabilecektir. Merkezi ve
periferik sinirlerdeki ileti oranının sıcaklık şartlarına bağlı olduğu
bilinmektedir. Isı dengesinin bozulması durumunda ise, hipotermal travmaların
meydana gelmesi ve kas krampları, oksijen tüketiminde artış, kardiyak yorgunluk
ve bir litrelik dehidratasyon ile ısı kaybı durumunda kalp atım hızının 8
atım/dk yükselmesi söz konusudur. Bu durum, aktivitelerin uygulanma veriminin
düşmesine ve enerji rezervlerinde tükenmeye neden olur. Özellikle düşük ısılara
uyum süresinin uzaması, kas sisteminin çalışma kapasitesinde azalmalara neden
olur.
Soğuk
ve Sağlık
Sporcular;
düşük ısı, aşırı rüzgar ya da yağmur gibi soğuk hava ortamlarında antrenman ve
yarışma yapmak zorunda kalmaktadırlar. Çoğunlukla uygun giysiler, fiziksel
uygunluk düzeyi gibi etmenler sayesinde soğuk havalar, performansın ortaya
konmasına bir engel oluşturmasa da, fazla düşük ısılarda yapılan egzersiz her
zaman için kassal bir deformasyon ya da sağlık problemi yaratma riskine
sahiptir. Hatta soğuk ortamda yapılan egzersiz, kişileri ölüm riski ile karşı
karşıya bırakabilir.
Soğuk
ortamlar, kişilerin sağlıkları üzerinde birçok problem yaratabilir. Sıklıkla
karşılaşılan problemler arasında, basit tedavilerle giderilebilecek
rahatsızlıklar bulunduğu gibi, kişileri çok zor durumlara sokan hatta
ölümlerine neden olan rahatsızlıklara da rastlanmaktadır. Bu problemlerden en
sık karşılaşılanlarından biri “Soğuk ürtikeri (Cold urticaria)”dir. Deride
soğuğa maruz kalma ile meydana gelen kaşınma, kızarıklık ve şişkinliklere neden
olan bir rahatsızlıktır. Soğuğa maruz kalınan birkaç dakika içinde gerçekleşir.
Daha sık 18-25 yaş arasında görülür. Bir başka rahatsızlık “Soğuk nedeniyle
bronş daralmaları (Cold-induced bronchoconstriction)”dır. Egzersize bağlı bronş
daralmaları, egzersizin neden olduğu geçici hava yolu daralmaları olarak
tanımlanmaktadır. Soğuğa maruz kalma da bronş daralmalarını tetikleyen bir
faktördür. Özellikle soğuk ortamlarda antrenman veya yarışma yapan sporcularda
egzersize bağlı bronş daralmaları görülme sıklığı %23-50 arasındadır. Soğuk
havada yapılan fazla ventilasyonun, hava yolunda soğumaya yol açmasının bu
durumun nedenlerinden biri olduğu düşünülmektedir.
Sıcak
ve Performans
Soğuk
ortamların yanı sıra sıcak ortamlar da sporcular için çeşitli zorluklara neden
olmaktadır. Özellikle, yüksek yoğunluk veya uzun süreler içeren antrenmanlarda
sıcak ortamlar, sporcuları çok daha fazla etkilemekte ve antrenmanları
istenilen verimde gerçekleştirememelerine veya daha fazla sürdürememelerine
neden olmaktadır. Sıcak ortamların sporcuda yol açtığı başlıca sıkıntılar kas
krampları, sıcak bitkinliği (heat exhaustion) ya da sıcak çarpmaları (heat
stroke) olarak kendini göstermektedir. Vücut ısısında 5ºC’nin üzerindeki bir
artış tolere edilememe ve ısı regülasyonunda bozulmalar başlamaktadır. Sıcak
ortamlar, egzersiz sırasında gerçekleşen sporcu yaralanmalarını ve yorgunluğu
daha da arttırır.
Isı
düzenleme işlevinin iyi çalışmadığı ya da yeterli olmadığı aşırı sıcak ve nemli
ortamlarda, vücutta ısı birikimi başlar ve rahatsızlıklar ortaya çıkar. Vücut
ısısının yükselmesi ısının düşmesinden daha tehlikelidir. Bu güne kadar, 70
futbolcunun hipertermiden öldüğü bilinmektedir. Vücutta ısıyı artıran durum,
kasların çalışmasıdır. Yalnızca titremede bile önemli oranda ısı oluşur.
Şiddetli egzersiz durumlarında, aşırı ısı meydana gelir ve metabolik ısı 30
katına çıkabilir, ayrıca beden ısısı da 4-5ºC artabilir. Çevre koşulları ve
giysiler, bu ısının vücuttan hızla uzaklaşmasını sağlamaya yetmez ise
hipertermi tablosu ortaya çıkar.
Sıcak
ve Sağlık
Sıcak
ortamların sporcularda yol açtığı kas krampları, sıcak bitkinliği, sıcak
çarpmaları, dehidratasyon, vb. rahatsızlıklar; sporda kolay önlenebilir
rahatsızlıkların başında gelmektedir. Sıcak bitkinliği, ısının artmasına bağlı
olarak sporcunun artan sıcaklığa uyum sağlayamadığı andan itibaren enerji
depolarının hızla boşalmasıyla oluşur. Ortam ısısının 20ºC’nin üstüne çıktığı
ve ısı stresinin arttığı durumlarda bitkinliğe karşı koyma süresi azalır. Sıcak
çarpması, merkezi sinir sistemi ve birçok organın işlevinin bozulması ile
ilişkili hipertermi olarak da adlandırılır. Sıcak ortamda yapılan 14 günlük bir
egzersiz süresinden sonra uyum gerçekleşir ve sıcak çarpması riski azalır.
Sporcunun
rektal ısısının 40ºC’nin üzerine çıkması, organlarda sistematik hatalara ve
merkezi sinir sistemi fonksiyon bozukluklarına neden olur. Sıcak çarpmaları ile
ilintili klinik değişimler, bu konuda yeterince bilgi yoksa; sporcu, antrenör
ve diğer personel tarafından algılanamayabilir. Oysa erken tanı ve buna bağlı
olarak ısıyı uzaklaştıracak önlemlerin hızla alınması, sıcak çarpmaları sonucu
ölüm riskini ve rahatsızlıkların oluşmasını yüksek oranda düşürebilir.
Sıcak
bitkinliği genellikle semptomatik tedavilerle ve sıvı desteğiyle giderilebilir
ve sıcak bitkinliği yaşayan sporcu 24-48 saat sonra antrenmanlarına devam
edebilir. Sıcak çarpmaları ölüm riski taşıdığından, gerçekleşmesi durumunda
tıbbi yardım istenmelidir. Sıcak çarpmasına maruz kalan sporcuların
antrenmanlara dönme süresi konusunda net bir bilgi olmamakla birlikte, kişiye
bağlı olarak normale dönme sürecinin iki ay ile bir yıl arasında değiştiği
bildirilmiştir. Kramplar, dinlenme ve sıvı ve tuz (sodyum) destekleriyle
giderilebilir (29). Krampların tedavisinden hemen sonra sporcunun maç ya da
antrenmana devam etmesi mümkün olmakla birlikte, önerilen dönüş süresi bir
gündür.
Yükselti
ve Performans
Artan
yükseltide (1500-3000 m, ...) organizma; yüklenmelere, değişen atmosfer
koşulları altında (hava basıncı, havayı oluşturan gazların derişimi, ısı, nem,
güneş ışınlarının etkisi) adapte olmaya zorlanır. Artan yükseltide gazların
(N2, O2 ve CO2) parsiyel basınçlarının toplamı olan hava basıncı düşer. Bu
düşüş, havanın direncini azaltarak yüksek hızlarda gerçekleşen sprint, kayak,
vb. aksiyonlarda avantaj sağlar. Artan yükseltiyle birlikte çevre ısısında ve
nem oranında da düşüşler oluşur. Yükselti 2500 m olunca nem oranında yarıya
yakın düşüş olur, hava soğur ve kurur.
İkibin
metrenin üzerindeki yükseltilerde, oksijenin kısmi basıncının (pO2) düşmesiyle,
oksijenin akciğerlerde kana geçmesi güçleşmekte ve böylece fizyolojik bir
zorlanma ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, kişinin deniz seviyesine göre her
nefes alışında kana geçen O2 miktarında bir azalma oluşur. Meydana gelen bu
zorlanmaya karşı koyabilmek, ancak bulunulan yükseltiye uyum sağlamakla
(aklimatizasyon) gerçekleşir.
Yükseltide
yapılan çalışmalarda, özellikle yeterli oksijen alamama (hipoksi) ve organ
sistemlerindeki değişiklikler adaptasyona yol açar. Böylece, maksimal O2
alımına katılan organlar aksiyonlarını arttırırlar (kalp atım ve nefes alım
sayıları artar, kanın yapısı değişerek hemoglobin derişimi artar). Kaslarda
myoglobin, anaerobik glikoliz ve enzim aktivitelerinin artışı ile hücre
organizasyonları da O2 eksikliğine adapte olur.
Artan
yükseltiyle birlikte atmosferdeki bu değişikliklere adapte olmadan, sporcunun
yarışmaya sokulması, organizmayı zorlar ve olumsuz sonuçlara yol açar. Yüksek
şiddette yapılan antrenmanlarda çabuk yorulmalar, kaslarda ağrı ve kuvvetsizlik
gözlenebilir; adaptasyon süreci ilerledikçe sporsal verimde de bir artış
gözlenir.
Yükselti
ve Sağlık
Dalton
yasasına göre; deniz seviyesinde atmosfer basıncı 760 mmHg iken, solunan
havadaki pO2 149 mmHg’dir. Solunan havadaki pO2, alveollerde 100 mmHg’ye
düşerek arteriyel kana geçmekte ve bu şekilde dokulara taşınmaktadır. Yüksek
irtifada ise azalan atmosfer basıncına karşın havadaki O2 miktarı (%20.1) aynı
kaldığı için, olayı atmosferik ve alveoler pO2 düşer. Alveoler pO2’nin böylece
60 mmHg gibi bir düzeye inmesi ve düşük arteriel pO2 nedeniyle dokuların
yeterli O2 alamaması hipoksiye neden olur.
Hipoksi,
dokulardaki O2 azlığı olarak tanımlanır. Anoksi ise seyrek oluşan ve dokuda hiç
O2 kalmaması durumudur. Hipoksinin organizmaya etkileri; yükseklik düzeyine,
yüksekliğe çıkış hızına, kalış süresine, ortam sıcaklığına ve egzersizle
birlikte kişisel faktörlere göre değişebilir. pO2’nin 35 mmHg’ye düşmesi ile
beyin fonksiyonlarında bozulma gözlenir. Bu durum 4000 m’den itibaren
gerçekleşir. Düşük pO2 varlığında hiperventilasyon oluşur. Böylece, pCO2 de
azalarak respiratuvar alkoloza neden olarak kanın asit-baz dengesini bozar.
Birçok
kişide ilk kez yüksek irtifaya çıkılması ile akut dağ hastalığı oluşur. Bu
sendrom, 3000 m ve üzeri yüksekliğe ulaşıldıktan sonra 8-24 saat içinde gelişir
ve 4-8 gün sürer. Belirtiler baş ağrısı, uykusuzluk, sersemlik, nefes darlığı,
halsizlik, iştah azalması, kilo kaybı, bulantı ve kusmadır. Karbonhidrattan
zengin diyetle dağ hastalığının etkileri ve fiziksel performans düşüşü
önlenebilir. Yüksekliğin 4500 m’nin üzerine çıkması halinde, yani O2
satürasyonunun %80’in altına inmesi ile daha ileri semptomlar gözlenir.
Öneriler
Sıcak
ortamlarda, maç ve antrenmanlar boyunca sporcular, antrenörler ve kulüp
yetkililerinin dikkat etmesi gereken diğer ilkeler şu şekilde sıralanabilir
(20,21,27,29):
1. İçeceklerin şeker miktarı fazla
olmamalı, sıcaklığı 8-13ºC arasında olmalıdır.
2. Hacmi 1 litreyi geçmeyecek şekilde
hazırlanan sıvı, şekerli su, ballı su, komposto, limonlu çay, vb. antrenman ve
maçlardan 30 dk öncesine kadar 10-15 dk aralıklarla azar azar içilmelidir.
3. Antrenman ve maç boyunca 10-15 dk’da bir
veya devre arasında 100-200 ml sıvı alınmalıdır.
4. Antrenman ve maçlar sonrasında
tartılarak sıvı kaybı kontrol edilmeli ve kilo kaybı varsa sık sık su içerek
yerine konmalıdır.
5. Çok acil durumlar dışında tuz tableti
verilmesi gereksizdir.
6. Sıcaklığın fazla olduğu günlerde
antrenmanlar sabah saat 07:00-09:00 arası, akşam saat 17:00’den sonra
yapılmalıdır.
7. Sporculara sıcak bitkinliğinin erken
belirtileri (zonklama, isteksizlik, bulantı, deride kuruma, oryantasyon
eksikliği) öğretilmelidir.
8. Giysiler hafif, az ve açık renklerde
olmalıdır. Isı geçirmez giysilerden uzak durulmalıdır. Uzun çoraplar, naylon
giysiler uygun değildir.
9. Sıcak hava koşullarında, giderek artan
süre ve şiddette egzersiz yaparak uyum sağlanmalıdır.
10. 30ºC’nin üzerindeki sıcaklıklarda çalışma
süresi çok kısa tutulmalıdır.
Özellikle
sezonun ilk yarısının son haftaları, sezon arası ve ikinci yarının ilk
haftaları soğuk ortamların etkisi altındadır. Bu süreç yaklaşık dört ayı kapsar
ve futbolcular için gerek antrenmanlar, gerekse maçlarda problemlere yol açar.
Soğuk ortamlar, futbolcuların performans ve sağlıkları açısından sıcak
ortamların yarattığı kadar sıkıntı yaratmasa da, aşırı soğukların rüzgâr ve
yağış ile birleşmesi futbolcuyu zorlayan faktörler haline gelebilmektedir.
Soğuk ortamdaki antrenmanlarda, ortamın futbolcular üzerinde yarattığı etkileri
azaltabilmek için, termal reaksiyonlardan koruyabilecek giysiler seçilmelidir.
Vücut yüzeyi özel giysilerle korunduğunda -50 ila +100ºC arasındaki ortam
sıcaklıklarına uyum gösterebilmektedir. Düşük ısılara uyum sürecinde, ısının
düşüklüğü ve özellikleri göz önüne alınarak, dışsal ve bedensel ısı ile
kardiyovasküler sistem kontrol altında tutulmalıdır. Elverdiğince antrenman
ortamı değiştirilmeli, antrenmanların yoğunluğu dengelenmeli ve süresi
kısaltılmalı, ısınma periyodu uzatılmalı ve gerekirse antrenman iptal
edilmelidir. Soğuk ortamlarda, maçların gündüz saatlerine alınması da.
futbolcuları akşam saatlerinde iyice düşen ısının olumsuz etkilerinden
koruyabilir.
Sporcular
soğuk havalarda %10-40 oranında daha fazla enerji tükettikleri için günlük bu
oranda daha fazla kaloriye gereksinim duyarlar. Soğuk ortamda, egzersiz öncesi
kas glikojenini arttırmak yararlı olur ve soğuk havadan daha çok karbonhidrat
eksikliğinden kaynaklanan olumsuzluklar engellenebilir. Orta derecede sıvı
kaybı soğuk ortamda performansı çok etkilememesine rağmen, sporcunun giysisi
ısı kaybını engelleyecek nitelikte ise; iç ısı sıcak ortamlardaki kadar
yükselebilir ve bu durum dehidratasyona neden olarak performansı düşürebilir.
Bilinen
odur ki; yükselti çalışmalarında bazı kazanımlar elde edilse bile, deniz
seviyesine inildikten kısa süre sonra (3-8 gün) bu etkiler kaybolmaktadır. Bu
nedenle, yükselti antrenmanları atletizm, kayak, vb. gibi bireysel sporlarda
yarışma öncesi bir avantaj sağlasa da, uzun süreli bir etkileri olmadığından ve
sezon boyunca süremeyeceği için, futbol açısından pek fazla bir anlamları
olmayabilir. Ayrıca deniz seviyesine inildikten sonra gereken adaptasyon süreci
de futbol için antrenman yönünden süre kaybına yol açabilir. Bu nedenle
antrenörler, sezon öncesi yükselti antrenmanlarına karar verirken iyi bir
muhasebe yapmalıdır.
Yükselti
antrenmanlarının süresi ve antrenmanların yapılacağı ortamın yüksekliği
konusunda birçok görüş öne sürülmüştür. Özel amaçlar ve branşların dışında,
genel olarak kabul gören yükselti ve süre; 1800-2300 m yükseltide en az iki
haftalık bir süredir. Yükselti antrenmanları için antrenörlerin dikkat etmesi
gereken bazı ilkeler şu şekilde sıralanabilir:
a. Yükselti antrenmanları için en uygun
yükseklik 2400 ± 200 m olup 1800 m’nin altındaki yükseklikler çok az uyarıcı
etki yaparken, 2800 m’nin üstündeki yüksekliklerde ise O2 yetersizliği ve iklim
şartlarının uygunsuzluğu sistematik antrenmanı güçleştirir.
b. En uygun süre 3-4 haftadır. Bu süreler
aşılmamalı ve iki haftadan az sürelerde yapılmamalıdır.
c. Süreler yüksekliğe göre değişiklik
gösterebilir. Yükseklik arttıkça kamp süreleri uzar, kısaldıkça azalır.
d. Yükselti antrenmanları ne kadar sık
tekrarlanırsa, adaptasyon o kadar hızlanır ve kamp süreleri kısalır. Bir
sezonda birkaç defa tekrarlanan yükselti antrenmanlarında 10 günlük süre bile
etkili olabilir.
e. Yükselti antrenmanları hazırlık dönemi
sonunda, sporcuların kondisyonel niteliklerinin en iyi olduğu durumda
yapılmalıdır.
f. Antrenmanlar öncesi psikolojik
hazırlıklar yapılmalıdır.
g. Literatüre bakıldığında, yükselti
antrenmanlarının anaerobik kapasite ve kuvveti geliştirmede etkisi yokyur
denebilir. Bu nedenle antrenmanlar aerobik temelli olmalı ve yoğun laktasit
yüklenmelerden kaçınılmalıdır.
h. İlk 4-6 gün uyum süreci için ayrılmalıdır.
Örneğin; 2-3 kez ağır tempolu koşular, esneklik egzersizleri, yürüme ya da
eğlenceli oyunlar yapılabilir.
i. Antrenman aşaması 12-14 günü
kapsamalıdır. Bu aşama yüksek antrenman hacimlerini içerir ve yoğunluk
sistematik olarak arttırılır. Deniz seviyesindeki şiddet düzeyine erişilmeye
çalışılır. Dinlenmeler uzun tutulur.
j. Aktif dinlenme günlerinde de çok düşük
şiddette değişik antrenmanlar ve sporlar yapılmalıdır.
k. Son 3-4 gün deniz seviyesine dönmeden
önce toparlanmaya ayrılır. Antrenman yoğunluğu düşürülür.
l. Teknik ve taktik antrenmanlar;
kondisyonel çalışmaların yoğunluğundan ve çalışma şartlarının zorluklarından
(saha, araç-gereç, vb.) pek programa alınmaz.
m. Karbonhidrat yüklü beslenme ve günlük
4-5 litre özel elektrolitlerle yüklü sıvı desteği yapılmalıdır.
Yükselti
antrenmanı sonrası, normal rakıma döner dönmez yapılacak yoğun yüklemeli bir
devamlılık antrenmanının ortama adaptasyonu hızlandıracağını; döner dönmez
maçlara katılmayı ya da resmi maçlardan iki hafta önce aşağıya dönerek, ilk hafta
gittikçe artan aerobik-anaerobik antrenmanlar yapıp, ikinci haftada hazırlık
maçlarına başlamayı önerenler de vardır. Bir üst düzey futbol takımı için en
uygunu; maçtan bir hafta önce aşağıya dönerek bir hafta boyunca maç formunda
antrenmanlar yapmak olabilir.
Sonuç
Farklı
ortamların performans üzerinde yarattığı etkiler genelde olumsuz yöndedir.
Özellikle sıcak ve soğuk ortamlar performansın düşmesine neden olurken;
yükseltinin olumsuz etkilerinin yanı sıra, uyum sürecinin sonunda performansın
iyileştirilmesine katkıda bulunduğu bilinmektedir. Yükselti antrenmanları ile
bu özelliğinden yararlanılmaktadır.
Kaynak: ASLAN, C.S.(2016)
Rafet Fatih ÇAKMAK
Beden Eğitimi Öğretmeni
Yorum Yap