TARAFTAR OLALIM



Taraftarlar sporun en renkli bölümünde bulunur. Karşılıksız severler. Takımlar tarafından, oyuncuların üzerine +1 fazla güç sayılırlar. Özellikle misafir takım üzerinde itici güç olup, rakip üzerinde müthiş baskı kurarlar. Yağmur çamur mesafe dinlemeyip yalnız bırakmazlar sevdalarını.
Özellikle bizim taraftarlarımızın üzerine yoktur. Tuttuğumuz takımlar yenilse de çok kötü oynasa da küsemeyiz, kopamayız. Çoğunun ilk aşkıdır tuttuğu takım. Bazen görürüz mesela; ‘’sevgilim bana tuttuğun takım mı yoksa ben mi? Diye sordu, onu denize attım.’ Diyenleri…
Dillere destandır namınız yabancılar üzerinde. Sınırlarımızda sayısız kez ölmeden cehennemi yaşattığımız doğrudur. Mabetlerimizde tir tir titreyen yabancı oyuncular, övgü dolu sözler dizen hakemler, teknik direktörler, spikerler, gazeteciler vs. değinmeden geçmemişler. Hatırlayalım:
-Neuchatel Xamax teknik direktörü Admir Smayiç: ‘’Bizimkiler maç öncesi ısınmak için sahaya çıktı. Soyunma odasına döndüklerinde yüzleri bembeyazdı.’’
- Manchester United teknik direktörü Sır Alex Ferguson: ‘’1992’de oynadığımız Galatasaray maçını unutamıyorum. 3-3 biten karşılaşmanın ardından pankartlar ve tezahüratlar hâlâ hafızamda.
- Hocasının ardından Ryan Giggs: Asla Galatasaray maçı gibi bir deneyim yaşamadım. Başlama düdüğünden önce zemine çıktık ve tıklım tıklımdı tribünler. Tezahürat muhteşemdi; bir taraf başlıyor, sonra diğeri, sonra sessizlik, sonra da hepsi birden bağırıyor(bir de ne anlama geldiğini bilse…) İlk başlarda güzeldi ama sonrası hiçte öyle değildi.’’
- ‘Çay İnce belli’ seslendirmesiyle Aria reklamında oynayan efsane hakem Collina: ‘’Bu cehennemi seviyorum.’’ ( Ali Sami Yen’e ithafen)
Ali Sami Yen’den çıkamayan Maldini: ‘’Kimse beni o statta 25 bin kişinin olduğuna inandıramaz!’’
Galatasaray – Juventus maçı sonrası Edgar Davids: ‘’Bizde böyle taraftar olsa, hiçbir takım karşımızda duramaz.’’
Deportivo La Coruna teknik direktörü Javier Irueta da Ali Sami Yen stadında taraftarlara hayranlığını gizleyememiş: ‘’Bizim taraftarımız asla Galatasaray taraftarı gibi olamaz. Kimse böyle bir taraftar önünde oynamak istemez.’’
İngiliz bir gazeteci: ‘’Bir İngiliz’in isteyeceği en son şey, Ali Sami Yen’de maç yapmaktır.’’
Shakhtar Donetskli Stepanenko Şükrü Saraçoğlu stadını örnek göstererek Ramon Sanchez Pizjuan taraftarını küçümsüyor: ‘’O stadyumda İspanya'ya karşı milli maça çıkmıştım. Güzel bir stadyum ve taraftar atmosferi iyi ama Fenerbahçe'nin stadındaki atmosferi yaşadıktan sonra burada korkulacak bir şey yok. Dürüst olmak gerekirse Türkiye'deki taraftar atmosferini başka bir stadyumda görmedim."
Fenerbahçe – Marsilya maçını anlatan Fransız spiker Kadıköy’ün büyüsüne kapılmış: ‘’ Bunu nasıl yapıyorlar? Hayatta bir kere yaşanması gereken ve dünyanın başka hiçbir yerinde yaşanamayacak bir duygu. İnsanın tüyleri diken diken oluyor."
Arsen Wenger Napoli taraftarına ‘siz kimsiniz?’ demiş resmen: ‘’Biz bu tür maçları oynamaya alışığız. Avrupa'nın tüm zorlu statlarında maç yaptık. Ayrıca böyle atmosferleri görmek isterseniz Fenerbahçe'nin ya da Dortmund'un sahasına gitmeniz gerekir. Biz yeterince alışkınız.’’
Samuel Eto’o da Kadıköy’e hayran kalmış: ‘’ Fenerbahçe'ye karşı oynadım. Statta 35.000 kişi kadar bir taraftar vardı ama 300.000-400.000 gibi görünüyordu."
Lisandro Lopez İnonü’de yaşadıklarını anlatmış: "Ben, ülkem de dâhil, Güney Amerika’nın tüm önemli statlarında futbol oynadım. Ama Porto'nun Beşiktaş ile İnönü'de oynadığı karşılaşmayı asla unutamam. Stadın bir an üzerimize geldiğini hissettik. Stada ayak bastığımızda gürültüden kulaklarımız tıkanmıştı. Beşiktaş'ı sahada oynatan sanki seyirciydi. İnanılmaz anlar yaşadım. Bunu söylerken bile tüylerim diken diken oluyor. Sanki içlerindeki şeytanı çıkarmak için trans halindeymiş izlenimini veriyorlardı."
O dönem Porto forması giyen Hulk da İnönü’ye değinmiş: "İkinci golü attığımda tüm Beşiktaşlı taraftarlar beni ayakta alkışladı. Kariyerim adına unutamayacağım bir andı. Beşiktaş taraftarına gösterdiği centilmenlik için çok teşekkür ediyorum. Beşiktaş taraftarını hiç unutamıyorum. Takımlarını maç başlamadan büyük bir coşkuyla desteklemeye başladılar. Ben ikinci golü atınca ayakta alkışladılar. Rakip takım taraftarları tarafından yaptığınız işin iyi olarak bilinmesi asla unutulacak bir şey değildir. O günü asla unutmayacağım."
Martin Jol Beşiktaş Tottenham maçında: "Başta hedefimiz taraftarları susturmaktı. Ancak bir iki dakika sonra şunu anladık ki böyle bir kalabalığı susturmak imkânsız."
Beşiktaş - Manchester United maçı sonrasında kaleci Ben Foster: "İnönü Stadyumu'ndaki atmosferden çok etkilendim. İnanılmazdı, resmen sağır ediciydi. İkinci yarıda öyle bir an var ki ben kendi düşündüklerimi duyamadım. Çıkan sesi size ancak böyle tarif edebilirim."
Beşiktaş'ın Liverpool'u elemesinin ardından Balotelli: "Kesinlikle söylüyorum hayatımda böyle bir taraftar topluluğu görmedim. Dürüstçe söylüyorum futbol hayatımda gördüğüm oynadığım en iyi atmosferdi."
Ve bunun gibi nice gurur duyulacak demeçler verdiler. Bir de tribün kültürleri vardır. Kimine göre tasvip edilir kimine göre edilmez. Örneğin; Holiganizm. İngiltere semalarında doğmuş iğrenç bir olgu. Bu benim fikrim tabi. Sporun ahlakına, dostluğuna, fair play ruhuna zarar verdiği gibi, özellikle büyük maçlarda holiganların yaratacağı ortamı önceden tahmin eden taraftarlar(!), ne yazık ki uzak kalmayı tercih ediyor tribünlerden. Oldum olası nefret ettim spora şiddet karıştıranlardan…
UltrAs var birde. İtalya’da doğmuş bir tribün inanışı diyeyim. Büyük ‘A’ kullananlar. Kale arkasını doldururlar. Bizde anlayışa yakın olanlar Galatasaray ultrAslan, Beşiktaş çArşı ve Bursaspor teksAs oluşumları. Deplasmanda dahi ev sahibi tribününden çok sesleri çıkar, mevsim şartları ve mesafeler umurlarında olmaz, tam bağımsız olmak zorundalar ve ‘sözde’ kavga karşıtı olup aslında en ufak bir kıvılcımda ortalığı yıkar ultrAslar.
En güzeli çekirdekçi tayfa aslında. Kimseye zararları yoktur. En fazla yeşil zeminde yaşanan bir enstantane sonrası, ağzındaki kabuğu atıp ‘‘hoca ne faulü ya’’ veya ‘’öyle orta mı yapılır’’ gibi tepkileri olur. Holigan ve ultrAsların en haz etmediği kesimdir. Tezahüratlara katılmazlar ve bu konuda çok azar işitirler.
İnanın yukarıda bahsettiklerim taraftar değil. Çünkü takımına yeri geldiğinde zarar vermekten kaçınmayan veya destek konusunda pasif kalan, insan canını bile hiçe sayıp spora zarar verenleri taraftar kategorisinde görmüyorum. Taraftarlık araştırılarak ya da gezerek öğrenilecek bir yaşam değildir. Yaşı da yoktur. Gönülden bağlı olduğun takımı her ortamda korursun. Önemli maça bir gün kala gözüne uyku girmez, saatler kala yelkovan ilerlemez. Tribünde hiç tanımadığın birine daha önce tanıyormuş gibi sarılır, beraber sevinir üzülürsün. Yeri gelir başını yastığa basar ağlarsın ama takımına kızmaz ve küsmezsin. Sadece kendi takımını destekleyen başka takım ve taraftarlarla, olumsuz anlamda etkileşime geçmeyen taraftar benim için en güzel örnektir.
Şiddetten, nefretten, argo ve küfürden uzak, tribünden kaçıran değil, tribüne çeken bireyler olalım. Metin Oktay gibi, Lefter gibi, Süleyman Seba gibi, sporun birleştirici düşünceleri olanlarını örnek alarak; sadece taraftar olalım…


Murat ALTUN

Hiç yorum yok